reklam

reklam

07/06/2025

Kabağın Sahibi



          Siz kabağın sahibi hikayesini bilir misiniz? Geçen hafta içi haberlerde Tatlıcı Ali olayını izlerken bu hikayeyi hatırladım, yüzümde hafif bir tebessümle. Sofi kardeşlerimin iyi bildiği bir hikayedir bu. Bir kıssadan bin hisse tadındaki kabağın sahibi vakası. Hani şu zamanında Necip Fazıl’ın ressam arkadaşına “ Artık her şey o kadar ters gidiyor ki, bu yoldan nasibimiz kesildi diye korkuyorum” dediği ve “Hayır sen yola girdin bir kere , yol öyle bir yoldur ki seni sahipsiz koymaz “ diye karşılık bulduğu olayın günümüz versiyonu tadındaki hikaye.
           Hikaye şöyledir;

          Vaktiyle tasavvuf yoluna girmiş bir derviş, nefsle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonraki makamı gereği her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir. Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
-Vur usturayı berber efendi, der.

Berber başlar dervişin saçlarını kazımaya. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak : - Kalk bakalım kabak, kalk da traşımızı olalım, diye kükrer.

Dervişlik bu. Sövene dilsiz, vurana elsiz gerekmiş ya. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahçup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber traşa başlar. Fakat küstah kabadayı traş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder: ‘Kabak aşağı, kabak yukarı.’

Nihayet traş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz bir kaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayrıihtiyari sorar :
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki bu kabağın bir de sahibi var. O gücenmiş olmalı!......

İşte yüzümdeki tebessümün nedeni beklide bu. Sofi Ali'nin sahibi. Yani kardeşim; Ali seni affeder hakıınıda helal eder de ya sahibi gücendiyse?

Selametle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder