Adem (a.s)’dan önce dünyada başka insanların olduğunu kabul etmemiz, bu konudaki ayetlere aykırı hüküm vermek anlamına geldiği için mümkün değildir. Ancak insanlardan önce bu dünyada yaşayan birçok canlı ve şuurlu varlığın olduğu da bir gerçektir. Bakara Suresinin 30. Ayeti buna çok güzel bir delildir ki bu ayette geçen "Halife" tabiri Hz. Âdem a.s.’dan önce şuurlu varlığın olduğunu gösterir:
---"Düşün o zamanı ki, Rabb'in meleklere hitaben: "Ben yeryüzünde bir halifeyi yaratacağım!" dedi. Melekler de: "Yeryüzünde fesad çıkaracak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın! Hâlbuki biz, hamdinle seni tesbih ve takdis ediyoruz." dediler. Rabbin de: "Sizin bilmediklerinizi ben biliyorum!" diye onlara cevap verdi." (Bakara, 2/30)
“Halifetun - Halife”: Bu tabir, yer kürenin insanların hayatına elverişli şartları taşımazdan evvel, burada şuurlu bir varlığın bulunmuş olduğuna ve o varlığın hayatına o zamandaki yer kürenin vaziyetleri muvafık ve müsait olduğuna işarettir. O şuurlu varlıklar ise cinlerdir. Ayrıca,
---"Ben cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat Suresi 56. ayet) ayetinde cinler önce zikredilmiştir. Bu da cinlerin insanlardan önce yaratıldığına bir işarettir. Bir hadis-i şerifte yaratılış sırası özetle şöyle bildirilmiştir:
---“Allah (tarafından önce) toprak, sonra dağlar, sonra ağaçlar, sonra mekruhlar (şerler veya madenler), sonra nur, sonra hayvanlar, sonra da Hz. Âdem (a.s) yaratılmıştır" (Müslim, Sıfatu'l-Kıyâme 27, no: 2789)
Meleklerin daha önce şahit oldukları bir malumatları vardı. Nitekim daha önce yeryüzünde yaşayan cinler, dünyayı fesada vermişler, orada kan dökmüşler, zulüm yapmışlardı. Bu konuda Abdullah İbn Ömer (r.a) şöyle der:
---“Cân oğulları diye anılan cinler, Âdem (a.s)’in yaratılmasından iki bin yıl kadar evvel yeryüzünde idiler. Yeryüzünü fitne ve fesada vermek suretiyle bozdukları ve kanlar döküp cinayetler işledikleri için, Allah onlara karşı meleklerden müteşekkil bir ordu gönderdi. Melekler tarafından iyice hırpalanan bu fesatçılar denizlerdeki adalara sığınmak suretiyle canlarını kurtarabildiler. Bunun üzerine Cenab-ı Hak meleklere: “Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” dedi.
Yine bu konuda İbn-i Abbas da şöyle der:
---"İnsan çamurdan yaratıldı. Yeryüzünde ilk önce cinler yaşarlardı. Onlar yeryüzünde kanlar akıttılar, birbirlerini öldürdüler. Allah, onlara İblisin komutasında meleklerden askerler gönderdi. İblis ile onun komutası altında bulunanlar, öteki cinlerle savaşarak, onları denizlerdeki adalara ve dağların etrafına sürdüler. Bu zaferi kazandıktan sonra İblisin kalbinde gurur ve kibir doğdu ve: “Ben, kimsenin yapmadığı bir iş yaptım” diye övündü. Allah da onun kalbinde doğan bu gururu bildi. İblisin yanındaki melekler de bunu bilmiyorlardı. Buna karşılık olarak melekler de: “Sen, bizim kendilerini sürgün ettiğimiz, uzaklaştırdığımız cinlerin yaptığı gibi orada fesat çıkaracak ve kanlar dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler."
Herkesin bilmediği yada bilipte pek önemsemediği (Önemli olduğunu iddia etmiyorum) bir konu da var ki oda Lilith efsanesi.
Kutsal kitaplarda insanlığın hikayesi Hz. Adem a.s. ve Hz. Havva ile başlar. Bazı kaynaklara göre Hz. Havva, Hz. Adem a.s.’ın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Ancak yine aynı kaynaklar bize bir üçüncü kişiden bahseder. Bu kişi Hz. Adem a.s. ile birlikte yaratılmış bir eştir. Bu eş Allah’a isyan etmiş, Hz. Adem a.s.’ı terk ederek Cennetten ayrılmış, şeytanın çocuklarını doğuran ve adı Lilith olan kadındır.
Lilith,Tevrat'ta açıkça yer almaz fakat birçok Yahudi dinî kaynaklar Tevrat’ın 2. Bab'ın da sözü geçen Havva'nın Hz. Âdem a.s.'in başka bir karısı olduğu, 1. Bab’da ise ilk karısı olan Lilith olduğuna dikkat çeker.
Lilith Musevilik’de ve erken dönem Hristiyanlık metinlerinde önemli yer tutar efsaneye göre Hz. Havva gelmeden önce cennet bahçesinde Lilith vardı. Cennetteki Lilith, kızıl ve gür saçlı, beyaz tenli, zarif bedenli bir kadın şeklinde tasvir edilir.
Sümerce Lil kelimesinden türeyen Lilith, rüzgar, ruh, nefes ve hava anlamına geldiği gibi zehir ve salgın hastalık anlamlarını da içerir. Babilce Lilitu, Asurca Lilatu ve Arapça Leyla kelimeleriyle benzer anlamlarda buluşur.
Efsaneye göre tanrı kadın ve erkeği birlikte ve eşit koşullarda yaratmıştı. Birine erillik, diğerine ise dişilik bahşedilmişti. Yaratılış düzeninde birbirlerini tamamlıyorlardı buna rağmen işler yolunda gitmiyordu. Lilith ilişki sırasında sürekli altta olmaya dayanamıyordu. Madem ki eşit yaratılmışlardı üstte olmak yaratıcıya yakın olmak onun da hakkıydı. Bu yüzden Adem'le birlikte olmayı reddederek cenneti terkeden dişi olarak anılır. İlk ayrılık kadınla başlamıştır. İlk günahkar da kadındır. Erkek ise ona uyandır. Genel kabul bu yöndedir.
Lilith’in bu eşitlik isyanına yakın zamanlara kadar pek de itibar edilmemiştir. Oysa aralarındaki diyalog Yahudi kültüründeki Bensira alfabesi kitabında açıkça anlatılır.
---“Tanrı ilk insanı yarattığında şöyle konuştu: “İnsanın yalnız olması iyi bir şey değil.” Ve ona topraktan bir eş yarattı. Ona benzeyen adı Lilith olan. Bir süre sonra birbirleriyle kavga etmeye başladılar. Kadın erkeğe şöyle dedi : “Ben senin altında yatmak istemiyorum.” Ve ilk erkek karşılık verdi : “Ben senin altında değil üstünde yatmak istiyorum çünkü sen altta kalan olmayı hak ediyorsun ve ben üstün olmayı hak ediyorum.” Kadın karşılık verdi : “İkimiz de eşitiz çünkü ikimiz de topraktan yaratıldık.” Ve her ikisi de birbirlerini anlamayı reddettiler.”
Lilith sonunda çatışmaya dayanamaz ve Tanrı'nın gizli adını söyleyerek Cennetten ayrılır ve yeryüzüne iner. Adem bir kez daha yalnız kalmıştır. O kadar yalnızdır ki Tanrıya Lilith’i geri getirmesi için dua eder. Tanrı Lilith’i geri getirmeleri için 3 meleğini görevlendirir. Senoy, Sansajoy, ve Semangelov yeryüzüne inerek birlikte Lilith’i aramaya başlarlar ve onu nihayet Kızıldeniz yakınlarında bir mağarada bulurlar. İblis çoktan kadının aklını karıştırmış Lilith’i Adem'e karşı kışkırtmıştır. Dahası iblisin soyundan gelen cinlerle çiftleşerek yüzden fazla çocuk doğurmuştur. Lilith artık Adem'e sadık olmayacağını ve onu istemediğini söyleyerek geri dönmeyi reddeder. Lilith lanetlenir Adem yalnızlıktan deliye döner. Bir eş daha diler Tanrıdan. Bu kez itaatkar olsun ister. İsyan etmeyecek altta kalmaya razı olacak ama Lilith’i de aratmayacak bir kadın. Tanrı onun isteğini kırmaz ve bu kez ona istediği gibi bir eş verir. İtaatkâr ve sevgi dolu Havva'yı onun kaburga kemiğinden yaratır.
Lilith’in Yahudi kaynaklarında ki anlatımı bu şekilde. Lilith’e yazılı kaynak olarak ilk defa Gılgamış destanında rastlıyoruz. Lilith ilk kez bundan yaklaşık 4000- 4500 yıl önce yazılı metin olarak Mezopotamya mitolojisinde karşımıza çıkıyor. Çünkü ilk yazı Sümerlerde bulunduğu için doğal olarak bu yazılı kaynakta Gılgamış Destanı oluyor. Lilith belki Sümerlerden öncede biliniyor olabilir ama yazıyı Sümerlerin icat etmesinden dolayı onlardan önceki bir yazılı kaynağa rastlamamız mümkün olmuyor.
Gılgamış mitolojisinde Hulubu Ağacı hikayesinde İnanna ile beraber Lilith’in adının geçtiğini görüyoruz.
Yuvasını Huluppu ağacının köklerine kurdu.
Ağacın dallarından Anzu-Kuş kuluçkaya yattı.
Ve gövdesinde karanlık bakire Lilith evini inşa etti…
Gılgamış eğitilemeyen yılanı öldürdü.
Anzu-Kuş yavrularıyla dağlara uçtu.
Ve Lilith evini yıkarak vahşi, ıssız yerlere kaçtı.
İnanna ve Gılgamış arasında bazen aşk, bazen anne çocuk ilişkisi varken burada kardeş olarak karşımıza çıkıyorlar. Bahsedilen Hulubu Ağacı ise Fırat kıyısında yetişen bir ağaç. Bu ağacın içerisine cazibe bilmeyen yılan, Anzu Kuşu ve lilitu veya lilit yuva yapıyor. Bu durum İnanna'yı çok üzüyor. İnanna ne yapacağını bilmezken kardeşi Gılgamış geliyor yılanı öldürüyor. Böylelikle Anzu Kuşunun ve Lilith’in kaçmasını sağlıyor.
Lilith sıklıkla uzun bukleli kızıl saçlı, bazen vücudunun belden aşağısı bir ateş sütunu, bazen çok güzel ve baştan çıkarıcı bir kadın, bazen ise bir yılan olarak tasvir edilir. Anlatılarda Lilith, güzelliği ve baştan çıkarıcı özellikleri ile erkeklere de musallat olur.
Silifke Müzesi’nde yer alan, üzerinde “Kutsal Binici” tasvirli gümüş tılsımda binici elindeki mızrak ile bindiği atın ayaklarının altında sürünmekte olan bir yılanı öldürürken tasvir edilir. Bu tür tılsımlar Bizans döneminde hastalıklardan ve dişi şeytandan korunmak için kullanılırdı.
Washington D.C. Dumbarton koleksiyonundan. Kutsal binici’nin dişi şeytanı yenmesi
Ataerkil kültürün egemen düşüncesinin Lilith’i bir canavar haline getirmesine karşın, kadınlara yüklenilen olumsuzluklar bitmez. Bu olumsuzluklardan Havva da nasibini alır. Üç büyük dinde de yasak olan meyveyi Havva, Adem’i ikna ederek yedirdi ve cennetten kovulmalarına sebep oldu. Anlatılarda Havva’ya bu meyveyi sunan bir yılandır.
Michelangelo, “İlk Günah ve Cennetten Kovuluş”, 1511, Sistine Şapeli, Vatikan.
Sanatın her alanını etkileyen Lilith anlatısını, Fuzûli’nin Leylâ ile Mecnûn mesnevisinde de görürüz. Araplarda, Leyla’nın masumiyetinin yanında karanlık ve geceyle anılmasında, Sümer ve bazı diğer kaynakların da etkisi bulunur. İslam sonrası klasik mesnevilerde Leylâ’nın, Mecnûn’u delirterek aklını kaybetmesine sebep olması, onun için kabilelerin savaşması, Lilith’in Leylâ figürüne dönüştürülmesi ile bağlantılıdır.
Leyla ile Mecnun
Bütün bunlar elimizde bulunan rivayetler ekseninde yapılan çıkarımlardır. Yine de her şeyin en doğrusunu Rabbimiz bilir. Kıyamet koptuktan sonra dünyada yaşam olacak mı diye sorulacak olursa, insanlardan sonra kıyamet kopup ikinci bir diriliş ile ebedi hayat olan ahiret hayatı başlayacaktır. Ne Kur’an da ne de hadislerde insanlardan sonra dünyanın başka mahlûklar ile devam edeceğine dair bir işaret ve emare yoktur.
Bunları yazmamın amacı bilimsel bir çalışma yapmak değil. Sadece insanoğlunun yaratılışından önceki süreç ile ilgili kısa bir ön bilgi vermek istedim. Aslında buradaki tek maksat bu yazdıklarımın, her bir insanın yapması gereken kulluk görevinin yol haritası olmasıdır. Eğer gerçek manada kulluk görevimizi yerine getirmek istiyorsak önce ilim sahibi olmalıyız. Çünkü ilim ameli sağlamlaştırır ve güçlendirir. Aksi taktirde kıldığımız iki rekatlık sabah namazını bile ne kadar doğru kıldığımızı bilemeyiz. Ve şuna emin olalım ki “Benim kalbim temiz.” Düşüncesi bizleri cennete sokmaya yetmeyecek Aksine bu düşüncenin gerçekte ahiretlerimizi nasılda yakıp kavuran bir şey olduğunu yüreklerimizde hissetmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder