reklam

reklam

12/05/2025

HZ. ADEM A.S. (7. BÖLÜM)


 5- KABE’NİN İBDASI, DÜNYA İMTİHANLARI VE HAYATININ SONA ERMESİ

        Hz. Adem a.s. ile Hz. Havva’ın şeytanla girdikleri bu imtihanı kaybediyorlar. Yüce Allah onlara :

---"İzzet sıfatıma yemin ederim ki: Ben, seni muhakkak yere indireceğim! Orada geçimini, ancak zahmet ve meşakkatle sağlayacaksın!" (Taberî-Tarih c.1,s,64, İbn.Asakir-Tarih c.2,s.35O.)

        Ayrıca rabbimiz Bakara Suresinde Hz. Adem a.s. ve Hz. Havva’nın dünyaya inişlerini şöyle anlatıyor :

---“Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları (cennet yurdu)ndan çıkardı. Biz de: "Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardır." dedik.” (Bakara Suresi 36. Ayet)

        Halbuki, onlar, Cennet'te, istedikleri yerden, istedikleri gibi yiyip içerlerken, istedikleri gibi yiyip içemeyecekleri yere indirildiler. Ve bir Cuma günü Cennet'ten çıkarılıp yer yüzüne indirildiler. 

       Rabbimiz Hz Adem a.s.'ı Hz. Havva'yı ve Şeytan'ı yeryüzüne indiriyor.  Hz. Adem a.s.’ ve Hz. Havva a.s.’ da inanılmaz derecede bir derin pişmanlık oluşuyor. 

---“Adem ile eşi Ey Rabb'imiz Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize merhamet etmezsen mutlaka biz ziyana uğrayanlardan oluruz.” (Araf Suresi 23. Ayet)

        Ayette de görüldüğü gibi hiç bir tane savunma yok. “Şeytan böyle yaptı onun için biz böyle davrandık şu oldu bu oldu” bir sürü, şey söyleyebilirlerdi. Hiç bunu söylemediler. İkisi beraber dediler ki 

---“Biz nefislerimize zulmettik.”

        O pişmanlığın arkasından da Allah onları, imtihanlarından sonra üçünü de nimet yurdundan zahmet yurduna yani dünyaya gönderiyor.  

        Hz. Adem a.s. ile Hz. Havva ‘nın hatta Şeytanın nereye indirildiği hakkında Kur’an bize hiçbir bilgi vermiyor. Hadislerde de çok fazla bilgi yok. Mesela biz Hz. Adem a.s.’ın oğullarının adına hiçbir hadiste rastlamayız. Biz bu bilgileri tarihi kaynaklardan okuyoruz. Tarihi Kaynakların çoğu da bu bilgileri İsraliyattan alıyor. Hz. Adem a.s.’ın Dünya hayatı ile ilgi Kur’an bize iki konuyu anlatır: 

- Kabe’nin İbdası

- Hz. Adem a.s’ın çocuklarının aralarındaki mevzu

        Tarihi kaynaklar derler ki Hz Adema.s. Hindistan'a, Hz Havva ise Cidde’ye indirildi. (HâkimMüstedrek c.2, s.542),Hz. Adem a.s. Hindistan'da Nevz veya Bevz dağına, Hz.Havva' da, Cidde'ye indirilmiştir. Hz. Âdem a.s.’ ın indirildiği dağın, Hindistan'ın Serendip ceziresinde bulunduğu ve onun, Bevz (Nevz) dağı olduğu da, açıklanır. Şeytan da İsfahan'a indirildi.

        Bütün tarihi kaynakların bize verdiği bilgiye göre beraberce inmiyorlar. Adem ile Havva zahmet yurdunun ilk zahmeti olarak da birbirlerini aramaya başlıyorlar. Ve bu arayış epey bir zaman sürüyor. Tarih olarak bir şey söyleyemeyiz. Ama epey bir zaman aradıktan sonra Arafat'ta buluşuyorlar. Hz Adem a.s. ile Hz Havva buluştuktan sonra müzdelife’ye doğru yürüyorlar. Müzdelife biliyorsunuz kelime anlamı da yakınlaşmak yaklaşmak manasındadır. Orada insanlığın ilk tohumu atılmış oluyor Yani Hz Adem a.s. ile Hz Havva dünya evine orada giriyorlar ve insanlık nesli orada başlamış oluyor. Artık bu yeni yurtlarında yani dünyada yepyeni bir hayat başlıyor.

        Yüce Allah; Hz. Âdem a.s.’ı, cennetten çıkardığı zaman, ona her şeyi yapma sanatını da öğretti. Örs, çekiç, kerpeten ve külünk gibi bazı âletlerle, kızıl tüylü bir öküz de verildi. Böylece Hz. Âdem a.s., çiftçilik yapmaya başladı .Çünkü ona ekin ekmesi emredilmişti. Hz. Adem a.s. da ekini ekti, suladı ve biçti. Sonra tanelerini öğütüp un yaptı. Sonra o undan ekmek yaptı.

        Hz. Âdem a.s.’a, demircilik sanatı da öğretildi. Onun demirden yapıp kullandığı ilk şey, bıçak oldu.

        Bu noktadan sonra Hz. Adem a.s. ve Hz Havva için dünya hayatı başlamış oldu. Biz o dünya hayatının başlangıç sürecinde bir Hadise şahit oluyoruz : Hz Adem a.s. cennet de iken meleklerin bir Beyt'in etrafını tavaf ettiklerine şahit oluyor. Ve dünyaya geldiği zaman da o hali özlüyor ve Rabbimize Bundan dolayı bir yakarış da bulunuyor. 

---“Ya Rabbim, yeryüzünde de bir mabet olsa, bizde o mabedin etrafında tavaf etsek.”

        Diye bir talepte bulununca Rabbimiz de buna müsaade ediyor. Kesin olmamak kaydı ile ya meleklere yaptır diyor, ya da bizzat Hz Adem a.s.'ın kendisine yap diyor. Kur-an bize  bu ayrıntıları vermiyor. Ancak Ali İmran suresi 96 ayette alemlere Bereket kaynağı olarak yeryüzüne konulan ilk evin Bekke Vadisi'ndeki Kabe olduğunun bilgisini veriyor. 

---“Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir.” (Ali İmran Suresi 96. Ayet)

        Hz. Adem a.s.'ın Kabe'yi inşa etmesinden sonra nesillerin çoğaldığını görüyoruz. Kur'an'ın isim vermediği ama “Adem'in iki oğlu” diye bahsettiği, Habil ile Kabil kıssasını Maide suresinin 27 ile 31 ayetleri arasında 5 ayette okuyoruz : 

---“Onlara Âdem'in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyla oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):" Seni öldüreceğim" demişti. Diğeri ise şöyle demişti: "Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder". (Maide Suresi 27. Ayet)

---“Allah'a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin Rabb'i olan Allah'tan korkarım.” (Maide Suresi 28. Ayet)

---“"Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur". (Maide Suresi 29. Ayet)

---“Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin nefsi kendisini, kardeşini öldürmeye teşvik etti ve onu öldürdü. Böylece zarara uğrayanlardan oldu.” (Maide Suresi 30. Ayet)

---“Derken Allah bir karga gönderdi, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeliyordu. "Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?" dedi ve pişman olanlardan oldu.” (Maide Suresi 31. Ayet)

        Allah bizi şeytana karşı nasıl uyardıysa, Hz. Adem a.s. da o uyarılardan alacağını aldı. Şimdi biz Habil ile Kabil arasındaki kısayı okuduğumuzda ilginç bir şey görüyoruz. Uyarılar neredeyse, şeytan da orada. Zaten onun için Allah bizi o amansız düşmanın nerelerden bize saldıracağını dair çok önemli ipuçları verdi. Şeytan ihlas üzere olan Muhlis kullara zarar veremeyecek. Eğer ihlas üzeri olursak o bütün telkinler den vesveselerden kendimizi kurtarmış olacağız. Bu bilgiyi bilerek Habil ile Kabil kıssasını okumuş olalım.

        Hz. Adem a.s. dünyaya gelir gelmez imtihanların en büyüğü ile muhatap oldu. Evlat meselesi ile imtihan edildi. Dakika bir gol bir. Dünyada katil bir evladın babası oldu. Aynı zamanda öldürülmüş bir evladın da babası. Bu noktada günümüzde çokça tartışılan bir konuya açıklık getirmek lazım. İnsanlık nasıl çoğaldı?

        İlk batında Kabil ile kız kardeşi Lubud (Lübüz) ikiz olarak doğdu. İkinci batında Hâbil ile kız kardeşi Iklima doğdu. Yüce Allah; birinci batında doğanı, ikinci batında doğanla; İkinci batında doğanı da, birinci batında doğanla- iki batın arasındaki evlenmede birbirine muhalefet korunmak sureti ile- evlendirmesini, Hz. Âdem a.s.’a emretti. Hz. Âdem a.s.’ın Hz.Havva'dan, her batında biri erkek, diğeri kız olmak üzere yirmi batında ikiz olarak kırk tane çocuğu doğdu. Bu batınlardan, bir erkek çocuk –kendisiyle birlikte ikiz olarak doğmuş olup kendisine helal olmayan kız dışında- diğer batınlarda doğmuş bulunan istediği kızla evlenebilirdi. Bu da, o zaman, Hz.Havva anadan doğan öteki kız kardeşlerden başka kadın bulunmamış olmasından ileri geliyordu. 

        Allah’dan gelen emir doğrultusunda Hz. Âdem a.s. Hâbil'in ikiz kız kardeşiyle evlenmesini oğlu Kabil'e, Kabil'in kız kardeşiyle evlenmesini de, oğlu Hâbil'e emretti. Hâbil; Kabil'in kız kardeşi ile evlenmeğe razı oldu. Kabil ise, Hâbil'in kız kardeşi ile evlenmekten kaçındı ve kendi ikiz kız kardeşiyle evlenme istedi. İşte burada ne başlıyor? Hz Adem a.s.‘ın dünyada ilk imtihanı başlıyor. Ve o imtihan öğle bir imtihan ki dünyadaki en zor imtihanlardan birisi. Evlat ile imtihan. Habil emirlere riayet ederken Kabil elinden geldiğince emirlere karşı gelmeye başlıyor. Hâbil, Kabil'e başvurup kız kardeşini, kendisiyle evlendirmesini istedi. Kabil, Hâbil'in dileğini kabul etmedi ve:

---"O, benimle birlikte doğan kız kardeşimdir. Kendisi, senin kız kardeşinden daha güzeldir. Onunla evlenmeğe, ben, senden daha çok layığım." 

        Dedi. Burada kibrin nasıl ön plana çıktığını görüyoruz. Şeytan çalışmalara başladı. Şeytanı şeytan yapan kibriydi. Ve şeytan ilk olarak kibir hastalığını Kabil de kullandı. Hatta Kabil Allah’ın böyle bir emir vermeyeceğini, bu emrin Hz. Adem a.s. tarafından verildiğini iddia ediyordu. Bakın burada apaçık bir yalanlama var ve biz bu yalanlamayı ilk olarak Şeytanın Hz. Adem a.s.’ı kandırıp yasaklı ağaca yaklaşması için iknada görmüştük. O zamanda Şeytan Hz. Adem a.s.’a Allah’ı şahit gösterip yemin etmişti. 

        Peki Kabil neden kibir yaptı? Çünkü gerçekten de, Kabil'in kız kardeşi çok güzel, Hâbil'in kız kardeşi ise, çirkindi. Hz Adem a.s. ve Hz. Havva ne kadar ısrar ettilerse de Kabil ikna olmuyordu. Bunun üzerine kurban meselesi gündeme geliyor. Hz. Adem a.s. :

---“İkinizde Allah’a birer kurban verin. Hanginizin kurbanı Allah Tarafından kabul olursa kızla o evlensin.”

        Dedi. İkisi de bu teklifi kabul ettiler. Burada biz kurban ibadetinin ne kadar eski bir ibadet olduğunu öğreniyoruz. Demekki Kurban ibadeti insanlık kadar eski bir ibadet. Ancak burada kurban deyince bizim aklımıza hemen bizim kurbanlıklarımız gelmesin. Kurban Allah'a yakınlığın bir ifadesi olarak, Allah yolunda bir şeyleri feda etmektir. Burada da o anlamda kullanılıyor. Tarihi bilgiler de detayları veriyor zaten. Bizde bu bilgilerden Habil’in hayvancılık ile uğraştığını, Kabilin ise tarımla uğraştığını öğreniyoruz. İşte bu noktadan itibaren konu Kur-an’ı Kerimde Maide suresinde anlatılmaya başlanıyor. Ne diyor Rabbimiz peygamberine hitaben :

---“Onlara Adem'in iki oğlunun haberini bir hak bir gerçek, olarak bir, hakikat olarak anlat.” 

        Niye özellikle bunu söyledi. Çünkü o gerçeği de peygamberinin dini ile O günkü topluma iletiyor. Ayetler Maide suresinde. Maide Suresi ise medeni  bir süre. Yani Medine’de nazil oldu. Medine de yahudiler var. Ve bu olayı konuşuyorlar. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem konuşulan ve bilinen bir olayın hakikatini Rabb'inin kendisine bildirmesiyle bildiriyor. Ayette biz iki oğulun ismini okumuyoruz. Adem'in iki oğlu ne olmuş, ne bitmiş, bunu da bilmiyoruz. Kur'an bu detayları bize vermiyor. Mekanı vermiyor, hadiseyi vermiyor, öncesine ait bir sürü tarihte anlatılan olayların hiç bir tanesini vermiyor bize. 

        Habil hayvancılıkla uğraşan birisi. Kabil tarımla uğraşan birisi. Habil hayvanlarının içerisinde en iyisini kurban olarak Allah'a takdim ediyor. Kabil ise ekinlerin içerisinde, dostlar pazar da görsün diye bir miktarını seçip getiriyor Allah da gönülden verileni kabul ediyor. Gönülden verilmeyeni ise kabul etmiyor. Kurbanlarını yaklaştırmaları, kendilerine emredilince, Habil sürüsünün en değerlisini gönlünden koparak takdim etti.. Kabil ise elindekilerin en kötüsünü gönülsüz olarak takdim etti. O zaman, Hâbil, yirmi yaşında, Kabil de yirmi beş yaşında idi. Habil daha bir mülayim, ağır başlı ve emirlere boyun eğme duygusu taşıyan biriydi. Kabil ise asi, aykırı ve itaat etmeyen kibirli bir yapıya sahipti. Bu yüzden Allah’ın, verdiği kurbanı kabul edip etmeyeceği umurunda bile değildi. Hala kız kardeşi olan ikizi ile kendinin evlenmesi gerektiğini düşünüyordu. O sırada, gökten bir ateş inip Hâbil'in kurbanını yaktı.Onun kurbanı, kabul olundu. Kabil'in kurbanı ise, uzaklaştırıldı. Kabul olunmadı. 

Ve Cenab-ı Allah sözü şuradan devam ettiriyor. 

---“Onlara Âdem'in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyla oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):" Seni öldüreceğim" demişti. Diğeri ise şöyle demişti: "Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder". (Maide Suresi 27. Ayet)

        Burada biz öncesine ait bilgileri sadece tarihi bilgilerden öğreniyoruz. Allah meseleyi bize anlatırken rabbimiz bu detaylara bizi götürmüyor. Olayın mahiyetini mesajlarıyla bize vermiş oluyor.

        Şeytanın ocağını batıran hastalığın adı kibirdi. Kabilin ocağını batıran hastalık da haset oldu. Kabil'in Habil’e “seni öldüreceğim” demesinin ardından Habilde ona cevap veriyor.

---“Allah'a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin Rabb'i olan Allah'tan korkarım.” (Maide Suresi 28. Ayet)

        İşte ilk kan böyle aktı ve ilk cinayet böyle işlendi. Böylelikle ilk cinayet Haset için işlenmiş oldu. Bu ayette anlaşılmayan bir şey var. Onu bir anlayalım. Sanki Habil elini kolunu bağlamış “gel beni öldür demiş.” Öğle bir şey yok. Habil diyor ki :

---“Sen beni öldürmek istesen de ben seni öldürmeyeceğim.”

        Habil meşru savunma hakkını kullanıyor. Ve mazlum olmayı tercih ederek Allah’a sığındığını söylüyor. Bunun üzerine Habil sözünü şöyle devam ettiriyor :

---“"Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur". (Maide Suresi 29. Ayet)

        Sonuçta nefsi kabili, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü. Bu yüzden de kaybedenlerden oldu.  Öldüren kaybeden oldu. Öldürülen kazanan oldu.

        Peygamber efendimiz bu olayları bize çok fazla anlatmıyor. Ancak Müslim de ve Buhari de geçen bir hadis var. Onu size nakletmek istiyorum.

---“Zulmen öldürülen hiçbir kimse yoktur ki onun kanından ademin ilk oğluna bir nasip olmasın. Çünkü öldürmeyi ilk icat eden odur.”

Daha sonra ayet şöyle devam ediyor :

---“Derken Allah bir karga gönderdi, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeliyordu. "Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?" dedi ve pişman olanlardan oldu.” (Maide Suresi 31. Ayet)

Kabil, Hâbil'i, akşam saatlerinde öldürmüştü. Ertesi sabah "Ne yapıyor?" diye ona bakmak için gitti. Çünkü o da daha ölmek nedir, öldürmek nedir bilmiyor ve yeni öğreniyor. Bu yüzden Kabil, onun ölüsüne, ne yapacağını bilemiyordu. O sırada, Yüce Allah iki karga gönderdi. Onlarda birbirleriyle kavga ettiler. Biri, diğerini öldürdü. Sonra hayatta kalan gagası ve iki ayağı ile bir çukur kazıp öldürdüğü kargayı onun içine gömdüğünü gördü. Bunu gören Kabil de diyor ki :

---“"Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?" (Maide Suresi 31. Ayet)

        Kabil de kargadan gördüğünü yapıp Habil’i gömdü. Sonraki hayatında da küfür üzerine yaşıyor ve öğle ölüyor. 

        Evladının birinin ölmesi ile yıkılan Hz. Adem a.s Kabili kovdu ve Kabil oradan ayrıldı. Kabil'in oğullarından olup ta Kabil'e rastlayıp onu taşa tutmayan bir kimse yoktu. Kabil'in âmâ olan oğlu, bir gün Kabil'in yanına gelerek kendi oğlu ile birlikte 

---"İşte bu baban Kabil!" 

        deyince âmâ hemen bir taş atarak babası Kabil'i öldürdü. Âmâ' nın oğlu: 

---"Babacığım sen, babanı öldürdün!" 

        Dedi. Âmâ, hemen elini kaldırıp oğluna bir şamar indirdi. O da, öldü. Bunun üzerine âmâ 

---"Yazıklar olsun bana. Attığım taşla babamı, öldürdüm. İndirdiğim şamarla da oğlumu öldürdüm!" 

        diyerek acındı.

  Burada hepimizin alması geren bazı mesajlar var. Ben sadece birkaç tanesini vereceğim. İki çizgi var karşımızda. Kabil çizgisi ve  Habil çizgisi. Her şeyi dünyada çözüme kavuşturma arzusu Kabil, bazı şeyleri ahirette bırakma Habil çizgisidir. Kötüsünü vermek Kabil iyisini vermek Habil çizgisidir. Habil gibi konuşup Kabil gibi davranmak değil mesele. Mesele Habil gibi konuşup Habil gibi davranma meselesidir.

        Hz. Âdem a.s., çocuklarına Peygamber olarak gönderildi ve kendisine yirmi bir sahife indirildi. Cebrail a.s.,  Hz. Âdem a.s.’a yazı yazmayı öğrettiği için, Hz. Adem a.s., inen sahifeleri kendi el yazısı ile yazdı. Yüce Allah'ın, Hz. Âdem a.s.’a indirdiği hükümler arasında, ölü hayvan eti, kan ve domuz eti de, haram kılınmıştı.

        Hz. Âdem a.s.’ın vefat ettiği gün, Cuma günü idi. Ömrü de, bin yıldı. Mezarı hakkında çok farklı rivayetler var. Mesela :

1- Hz. Âdem a.s.’ın cesedi, Hindistan'ın Nevz dağındaki mağarada idi.

2- Hz. Âdem a.s.’ın cesedi, Mekke dağlarıdan Ebû Kubeys dağındaki kenz mağarasında idi.

3- Hz. Âdem a.s. dan bir yıl sonra, Hz.Havva da, vefat edince, Kenz mağarasına gömülmüştü.

4- Sâm b.Nuh, Hz. Âdem a.s.’ın cesedini, Mekke de ki Hayf mescidinin yanına gömülmüştü..

5- Hz. Nuh a.s.’ın, hem Hz. Âdem a.s. hem de hz. Havva’ nın Ebû Kubeys dağındaki kenz mağarasından alıp tabut içinde gemide taşıdığı, cesetlerini tufandan sonra, eski yerlerine iade etmiştir.

6- Hz. Nuh a.s., Hz. Âdem a.s.’ın gemide taşıdığı cesedini  gemiden indiği zaman götürüp Beytülmaktis (Kudüs) e gömmüştür.

Tabi bunları biz tarihi kaynaklardan öğreniyoruz. Böylelikle Hz. Adem a.s. ile ilgili yürüyüşümüzü tamamladık. Önümüzdeki yazımızda Hz. Şit (Şis) a.s.'ın hayatı ile yeni bir yazı dizisine başlayacağız inşallah. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder