Modern dünyanın hızla değişen dinamikleri, gençlerin hayatında derin izler bırakıyor. Sekülerizm de bunlardan biri. Sekülerizmin günümüzdeki yükselişi, dinin ve manevi değerlerin gençler üzerindeki etkisini zayıflatırken, onları yalnızlık ve anlamsızlık duygularıyla baş başa bırakıyor. Bu süreç, gençlerin kimlik arayışlarını ve ruhsal dengelerini olumsuz yönde etkiliyor. Genç olsun yaşlı olsun fark etmeksizin bireyler kültürlerinden ve dini inanışlarından uzaklaşıyor.
Etrafımıza baktığımızda; tarihine küsmüş, kültürden
uzaklaşmış insanların çoğalmış olmasının ayrıca toplumsal bağların zayıflaması
ve toplumsal erozyonun yaşanmasındaki nedenlerinden biri de, dinin hem kamusal
alandan çekilmesi hem de toplum kültürlerinden uzaklaştırılması ve bireylerin
manevi rehberlikten yoksun kalmasıdır. İnsanlar bu boşluğu doldurmak için
farklı arayışlara yönelirken, çoğu zaman yüzeysel ve geçici tatminlerle
yetinmek zorunda kalıyor. Nedir bu geçici tatminler? Maddi başarılar ve tüketim
kültürü tabiki. Manevi değerlerin yerini işte bu geçici tatmin olarak
nitelendirebileceğimiz maddi başarılar ve tüketim kültürü aldığında, insanlar
içsel huzuru bulmakta zorlanıyor. Bu durum, onların ruhsal sağlığını ve genel
yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Çünkü bu tatminlerin ucu bucağı yok.
Peki dinin bu payede bireyde ve kültürde yeri nedir? Din, bireylerin
kimlik oluşumunda önemli bir rol oynar. İnanç, bireyin kendini ve dünyayı
anlamlandırma sürecinde bir rehberlik sunar. Ancak, sekülerizmin etkisiyle, insanlar
bu rehberlikten mahrum kalıyorlar. Dinin sunduğu ahlaki ve etik değerler, insanların
doğru ve yanlış arasında sağlıklı seçimler yapmasına yardımcı olurken, seküler
bir dünyada bu değerler giderek silikleşiyor. Bu da kişilerin ahlaki
pusulalarını kaybetmelerine ve toplumsal normlardan uzaklaşmalarına yol açıyor.
Akşam evde televizyon karşısında izlediğimiz haberlerden de belli değil mi
zaten. Haberlerde izlediğimiz o kadın cinayetleri, haklı haksız arasındaki
adaletsizlik, taksim edilen ölçülerdeki dengesizlik hep insanların ahlaki ve
etik değerlerindeki şiraze bozukluğundan değil midir? Hedefe ulaşan her yol
mübahtır halini almış ve hırslarla maddeleşmiş bir toplum yok mu sizce de
dünyada. Maddeleşmiş toplumda maddenin kimyası gereği sert ve güçlü olan
kazanıyor. Hâlbuki ki din ve dini kültürler; bireyler arasında güçlü bir bağ
kurar ve toplumsal dayanışmayı pekiştirir, bireysel kimlikleri güçlendirir.
Örneğin; Ramazan ayının bereketi, dini bayramların sevinci ve kandil
gecelerinin manevi huzuru, geçmişin ve günümüzün kültürel kimliğinin ayrılmaz
parçalarıydı. Çocukların bayram sevinci, gençlerin ata ziyaretleri, büyüklerin
ise bitmeyen evlat özlemleri bu günlerde birkaç günlüğüne de olsa birlikte
yaşanırdı. Ancak sekülerleşme rüzgarları bu gelenekleri de silip süpürdü. Yerini
daha seküler ve yüzeysel olan hafta sonu tatilleri, bayram tatilleri gibi
kavramlar aldı. Yani dini ve kültürel ritüellerin toplumsal yaşamdan çekilmesi,
insanları yüzeysel ilişkilerde derin bir anlam ve bağlılık bulmakta zorladı.
Zaten de bulamadı. O yüzden toplumsal bağları zayıflayan insanoğlunun yalnızlık
ve izolasyon duyguları arttı.
Görünen o ki sekülerizmin gölgesinde insanoğlu içsel huzuru
ve anlamı bulmakta zorlanıyor. Dinin ve manevi değerlerin yeniden hayatımıza
entegre edilmesi, hepimizin ruhsal sağlığını ve genel yaşam kalitesini
artıracaktır. Bu süreç, sadece bizlerin değil, aynı zamanda toplumun da huzur
ve refah içinde yaşamasını sağlayacaktır. Çünkü, manevi değerlerle donatılmış
bir toplum bizden sonraki nesillere bırakmayı hayal ettiğimiz geleceğin
teminatıdır.
Selametle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder