Kendim adına, başkaları ne der diye olanları azar azar eksiltmeye çalışıyorum hayatımdan. Herhangi bir davranışımda kendimi sorguluyorum usulca , kendim için mi yapıyorum, gerçekten istiyor muyum diye. Birden olmuyor öyle tabi. Ama insan kendini tanımaya başlıyor böyle böyle. Gerçekten sevdiğim yemek , giymek istediklerim, tercih ettiğim renkler, bir çoğunu kendime daha özgürce ilan etmeye başladım. Hala okuduğum bazı kitapları gizli okuyorum mesela. Kütüphanemde en geri planda duruyorlar "buncu musun? " demesinler diye. " Oncu" olmadığımı adım gibi bildiğim halde , insanların bu fikrini demekki fazlasıyla önemsiyorum. Fakat ısrarla tavsiye ediyorum bu yaşam tarzını. İnsanı yüklerinden kurtarıp hafifletiyor. Kendine döndürüyor kendini. Sosyal medyada daha çok "like" için on yüz bin filtre kullanmanıza gerek kalmıyor mesela . Ya da arabanızın markasını kadraja sığdıracak şekilde fotoğraf çekme çabalarınıza. Hayatımda bunu fazlasıyla başarmış birkaç insan tanıyorum, izliyorum nasıl bu kadar önemsemediklerini dünyayı. Nasıl "an" a takılmadıklarını. Örnek almaya çalışıyorum Manga'nın bir şarkısını mırıldanarak " Başkalarının gözleri, kimin umurunda? "
Bir de geleceğe yatırım amaçlı yapılmaması gerekenler var mesela? Belki " karma " desem daha tanıdık gelir kulaklara. Yaptığın , yaşattığın , kınadığın her şeyin dönüp dolaşıp karşına çıkacağına inanılıyor. Ya da bir nevi çiftçilik diyelim , baharda ekiyor, güz de biçiyorsun. Bizim oralarda meşhur bir laf vardır " dedesi koruk yemiş , torununun dişi kamaşmış " diye. Takip ediyor yani bizi , yapıp yaşattıklarımız. Ne acı değil mi nefse göre.
Geleceğe yatırım demişken sadece karma ile bitmiyor tabi. Yetiştirdiğimiz çocuklar ve onların şahit olduğu hayat tarzımız resmen bıçak sırtı. Bana kalırsa bu da en tehlikelilerinden biri. En masum görüneni belki de. Parkta sallanan çocuğuna " sana şunu vercem hadi eve gidelim " diyen annenin, ilerde çocuğu tarafından masumane! bir şekilde kandırılacağını tahmin etmek işten değil. Ve yalana alışan , hatta onu yalan olarak görmeyen , sıkışınca , gerektiği! zaman durumu kurtarmak adına söylenilebilecek olan beyaz yalanlar. Hatırlıyorum ben , küçükken dilenciler gezerdi kapı kapı ve annelerimiz hep tembih ederdi " dilenci gelirse babam içeride uyuyor de " diye. Bazen kapının önüne de bir çift baba ayakkabısı konurdu senaryo gerçeğe yakın olsun diye. Böyle en az bir hatırası olan milyonlarca çocuk olduğuna dair bahse girerim. Aslında işi biraz daha kurcalasan kim bilir neler çıkar altından. Örneğin bu çocuk hep başkalarına ( içeride uyuyan hayali kahramana ) güven geliştirmiş olabilir bilinçaltında. Olmadığında hayalleri yıkılan , hayata küsen. Güvensiz , yalnız hisseden. Neyse bu konu başka yazıya inşallah ☺
Kendi gelişimi kendi psikolojisi için olanlaraysa kendini kandırmaktan başlayabilirim. Kendine en büyük kötülüğü etmek. Yalan söylemeye kendinden başlamak , kendi mutsuzluğuna altı numara bahanelerle kılıflar örmek. Bedenine , ruhuna uymayan bu kılıflar içinde boğulmak elbette bir süre sonra. Kendine haksızlık etmek vicdansızca. Beden varlığına tüm varlığını armağan edip ruhu hiçe saymak. Daha bir sürüsü ile çoğaltılabilir tabi örnekler . Kendimi de dahil ederek tüm yazdıklarıma , attığımız adımları biraz daha bilinçli bir şekilde atabiliriz belki de bundan sonra.
Ve bu arada başkasının ağacından izinsiz aldığı meyveye " amaaan millette ne günahlar var bu günah değil göz hakkı " diyerek bu yazıyı yazmama vesile olan teyzeye de ayrıca selam olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder