reklam

reklam

05/04/2025

Eylemsel Düşünce (Yönetim)

                                     


İslam alimlerimiz derki "Kendi nefsini yönetemeyen başkalarını yönetemez". İşte bu islamın yöneticilere koyduğu ilk desturdur. Yaptım oldu tarzındaki yönetim şekilleri hiçbir zaman devamlı olamamıştır ve kendisi de hayır ile yad olmamıştır. Yönetim şeklinin ismi her ne olursa olsun bu böyledir.

Yönetim halk için vardır. Kibriya'dan sıyrılmış bir benlikle bütün kurum ve kuruluşlarıyla halka hizmet eder. Bütün bu kurum ve kuruluşlar da da kibriya ya da diğer nefs hastalıklarının bulunmaması gerekir. Çünkü devlet insan , devlete bağlı olan diğer her şey ise organlardır ve bir organdaki hastalık diğer organları da etkiler.

Halkın emrine sunulan bir yapı halkın rızası olmadan yapılabilir mi? Burada mesele halkın pek tabiî olarak çoğunluğu dur. Bu çoğunluğa yapılan hizmet diğer kesimi rahatsız ediyorsa toplum olma bilincinde bir sıkıntı var demektir. Devlet yönetiminin kibrinden bahsederken fertler kendi kibriyalarını da yapıcı eleştirmelidir. Yoksa toplum toplum olmaktan çıkar. Bakınız Ulu Cami ortasındaki havuzun yapım hikayelerinden biri kısaca şöyledir.

Cami arazisi alınır ancak bir vatandaş satmak istemez. Konu sultana kadar gider ve sonunda vatandaş orada namaz kılınmaması şartıyla araziyi verebileceğini söyler. Tabi burada vatandaştan orayı alabilmek için devlet her yolu denemiştir. Peki sonuç ;hala mimarların yapımına kafa yorarak üzerinde tartıştığı muhteşem bir yapı. Ve yönetimsel olarak dahiyane bir fikirle topluma fert fert dokunma güruhu. Orada namaz kılınmaz ama abdest alınır.

Ayrıca birde su hikayeye bakiniz; Selimiye Cami'nin yapımının bittiği sabah Mimar Sinan, bütün ustalarını, isçilerini, ırgatlarını avluda topladı. Hepsi de elbirliğiyle gerçekleştirdikleri yapıyı övünçle seyre koyuldular. O sırada, oradan, mahallenin çocuklarından biri geçiyordu. Birçok adamın meraklı meraklı camiye baktığını görünce, o da onlar gibi ellerini arkasına bağlayıp durdu. Aynı yerde bakmaya başladı. Çocuğu gören Sinan, yanına yaklaştı.
E, sen ne dersin bakalım küçük ,diye sordu.
Camimizi nasıl
buldun, güzel olmuş mu?

Çocuk, gözlerini kısarak baktığı minareyi parmağı ile gösterdi
Bak, o minare eğri olmuş dede , dedi Sinan’a.

O ana kadar sesi çıkmayan bütün ustalarla isçiler, Nasıl olur, parmak kadar çocuk nereden bilirmiş ,diye homurdanmaya başladılar. Sinan, elini kaldırarak, konuşanları susturdu.

Ustalar, çocuk doğru söyledi , dedi koca Sinan.

Hepsi Sinan’ın yüzüne şaşkınlıkla bakıyordu.
Sinan aldırmadı. Kalfalardan birini yanına çağırdı. Kalfaya, palanganın kalın ipi alıp çocuğun gösterdiği minareye çıkmasını söyledi. İpin ucunu şerefenin üstünden minareye sıkıca bağlattı. Ucunun aşağı sarkıtmasını istedi. İpin ucu aşağı ulaşınca adamlarına tutturdu.

Simdi var gücünüzle ipe asılın, dedi.

Adamlar, bir anlam veremedikleri bu isi Sinan’ın buyruğu ile yaptılar. Sinan, adamları ipe asılırken küçük çocuğun saclarını okşayarak sordu:
Nasıl küçük? Minarenin eğriliği düzeldi mi dersin?

Çocuk, dikkatle minareye bakıyordu. Adamlar, var güçleriyle ipe asılıyordu. Neden sonra çocuk,
Tamam, simdi düzeldi, dedi.
Sinan, adamlarına ipi bırakmalarını söyledi. Çocuk minarenin düzeldiğinden emin olarak yanlarından
uzaklaştı. Çocuk gider gitmez kalfalarla ustalar Sinan’ın çevresini aldılar. Yaşlı mimara biraz da kızmışlardı.

Bu nasıl istir? diye sordular.
Minarenin dümdüz olduğunu bizim kadar siz de biliyorsunuz. Kendi elinizle ölçüp biçtiğiniz minareyi ne diye iple çektirdiniz bize? Böyle gülünç bir şey görmedik şimdiye dek. Ak sakallı koskoca bir mimar bir çocuğun sözüne uyar mi hiç?
Sinan, gülümseyerek, baktı yüzlerine.

Minarenin doğru olduğundan ben de eminim. İple çekilerek düzeltilemeyeceğini ben de biliyorum. Ama bir çocuğun gözünde bile, Selimiye’nin özürlü sanılmasını istemem. Onun için yaptım bunu. Bundan böyle hiç kimse Selimiye’nin herhangi bir özrü olduğunu söyleyemeyecektir. Yüzyıllar boyunca eksiksiz bir yapı olarak anılacaktır.

Ustalar o zaman, Sinan’a hak verdiler. Bu bilgece davranışını yasadıkları sürece, unutmayacaklarını söyleyerek saygıyla elini öpüp kucaklaştılar. Ve hep birlikte oradan uzaklaştılar.

O nasıl bir sabır ve güven duygusudur. Gelin bir düşünün. Ve bunun sonunda Hangi devirde olursa olsun Bu denli ferde dokunabilme kaygısı olan bir yönetimin içerde ya da dışarıda olan vatandaşlarının hakları için ne denli çalıştığını düşünün.

İşte hangi adı bilmem ne olan demokrasilere bile söz söyletemeyecek, en çocukça ve en cahilce muhalefetlere bile dokunup zekice yönetebilecek bir yönetim anlayışı imkansız değildir. Daha önce yaptık, yine yapabiliriz.



22 Temmuz 2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder