Hayat
yalnızlar ve yalnızlıklarla dolu. Kimimizin kalabalık ortamlarımızla gizlemeye
çalıştığı, kimimizin ise açıktan açığa yaşadığı şey yalnızlık. En azından
hayatımızın bir döneminde ve bence hayatımızın her evresinde iç dünyamızda
yaşadığımız ancak üzerini kapattığımız bu kavram kimimize derin sarsıntılara
yol açarken kimimize ise onunla yaşamayı öğretiyor. Yalnızlık… Tarih boyunca
adına sınırsız şarkılar yazılmış sözler söylenmiş şiirler okunmuş. Kiminin düşmanı.
Kiminin ise tek yoldaşıdır. Bir tanım isteseniz yalnızlık için dünyadaki
yalnızlar kadar şahsına münhasır tanımlar çıkar yalnızlık üzerine. Ve
milyarlarca hikâye.
Kim bu
yalnızlar söylesenize bana. Kimden dinlemeli yalnızlığı.
Sosyal
medyada binlerce arkadaşı olan ama kimsenin onu anlamadığını iddia eden, bir
takım doktorların tanımına göre sosyal şizofrenler den mi ?
Bir tren
istasyonunda yıllarca görmediği asker babasını elbette gelecek diyerek bekleyen
60 yaşındaki Mehmet amcadan mı?
Gece
ayazında sabaha kadar onu terk eden sevgilisinin iş dönüşü indiği otobüs
durağında bekleyen adamdan mı?
Kendisinin
tanımıyla ifade ediyorum “Aynı şehirde aynı havayı soluduğum için her nefeste
ciğerim yanıyor” diyen akrabası tarafından tecavüze uğramış ve bunu töre diye
ölmemek için gizlemek zorunda kalmış genç kızdan mı?
Yüreğindeki
kalabalıklarla ve heyecanla bir köyde yahut taşrada okumak isteyip de maddi
imkânsızlıklar yüzünden babasının okutamadığı zeki çocuk çoban Ali´den mi?
Aşık Veysel
misali karısının kendisini sevmediğini düşünen ve bunu şairliği, şiirleri ve
yazılarıyla paylaşanlardan mı?
Kim bu
yalnızlar söylesenize bana. Kimden dinlemeli yalnızlığı?
Tarla
başında çocukları için çalışan kocasız kadından mı?
Koca bir
ülkenin kaderi omuzlarında olanlardan mı?
Çalışmak
zorunda olup ihtiyar anne-babasına bakmak zorunda olanlardan mı?
Geçmişi
pişmanlıklarla dolu olanlardan mı?
İmkânsızlıklar
içerisinde çırpınanlardan mı?
Yahut her
şeyi olup da bir türlü aradığı huzuru bulamayanlardan mı?
Kim anlatsın
bize kimden dinleyelim bu yalnızlığı. Hepimizde var olan bu duygu, bu gönül
ıssızlığı nasıl dökülür kelimelere. Yok mudur bunun çaresi peki. İnsanlarla
olan çatışmalarımız, anlaşmazlıklarımız, yitip giden duygularımız ve gönül
dünyamızda açamadığımız açsak ta anlatamadığımız hallerimiz gibi birçok nedenin
sonucu olan bu yalnızlıkların nedir çaresi ve neden etraf bu kadar yalnız dolu.
Sanırım
bizlerin atladığı bir şey var. Asıl soru şu. Kimdir yalnız? Ve tanımı nedir?
Allah´ı
tanımamak en büyük yalnızlıktır oysa. Gönlümüzün ummanın da ki derinliklerde
kimimizin derin sarsıntılar yaşayıp kimimizin üstünü örttüğü duyguları ve
hislerimizi kim bilebilir. Tabiki Allah. Peki en derin duygularımızı bilen
Allah varken, bizi bizden çok seven ve bilen yaratıcı varken kim yalnızım
diyebilir ve kim yalnızlığı tanımlayıp ona bir hak verebilir ki?
Birçok soru
ve tek cevap Yalnızlık Allah´a mahsustur.
Yalnızlık
içe yöneliş değil midir? Hani Yunus Emre demiyor mu içe yöneliş Hakka açılıştır
diye. Kul için yalnızlık en büyük dosta ulaşmaktır.
Allah varken
kim yalnızım diyebilir dostlar. Dünyevi derin acılar yalnızlığa nasıl sebep
olabilir. Kim tanımlayabilir. Kıyamette Allah bize “Ben varken neden di bu
kadar ümitsizlik” derse ne cevap veririz. O yüzden bence Hangimiz daha yalnız
sorusuna cevap Allah tan değil de dünyadan medet umanlardır olmalıdır.
Allah´la
beraber olanlardan olmamız duasıyla.
Selametle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder