reklam

reklam

14/06/2025

Yokluk

 


Yokluk nedir?

Paranın olmayışı, sağlığın olmayışı, aşın olmayışı...?

Bir insan için bunların hepsi yokluk tanımı olarak kullanılabilir pek tabi. Ve hepsi birbirinden zor ve hepsi acı. 

Bugün bu tanıma başka bir açıdan baktım Ankara Hacı Bayram–ı Veli Camisi´nde, bir öğle namazı sonrası. 90´ına merdiven dayamış ihtiyar bir adam sayesinde. Komşumuz olan Hacı amcayı kaldığı gelininin evinden izinle alıp, O’na biraz hava değişikliği olsun diye geldiğim bu cami avlusunda ihtiyarlığın ne kadar zor olduğunu tekrar anladım. Renkli kareli gömleğinin üstüne giyilmiş, biri yeşil biri lacivert iki süveter ve üzerine biraz alışkanlıktan birazda şubat soğuğundan korur ümidiyle giyilen solmuş kahve renkli ince ceketi ve kafasında beresi ile bu ihtiyar adamla sadece öğle yemeği yemeyi nasip etmedi Allah bana, yokluğun ihtiyarlıktaki kavramsal değişimini de idrak etmem için bir yol açtı belki de. İhtiyarlığın yokluğu çok başka vesselam. Yaşlılıkta en çok ihtiyaç duyulan kavramların yani İnsanın ve vefanın yokluğu bu yokluk.

Paranın pulun var olmasına ve etrafının insan dolu olmasına karşı nasıl da yokluk içinde olur bir insan onu öğrendim. Olur dostlar olur. Yaşlanınca olur. İhtiyar olunca sen, kimse çekmez seni. Evladın başından atmaya çalışır, torun da mümkünse haftada bir yarım saat görünüp kaçmanın derdine düşer. İhtiyarsındır ve kimsenin seninle oturup geçmişi konuşmaya, ölmüş eşini yaad etmeye vakti yoktur. Nasıl olsa haftaya unutacağın için etrafı gezdirip sana şurası şöyle burası böyle demeye, bir park bankında o eski ören yerlerinin nasıl o hale geldiği ile ilgili sohbetlerine katılmaya etrafındakilerin vakti de sabrı da yoktur. Unutur genç torun, orta yaş ve dahi orta yaş üstü evlat, kendinin de yaşlanacağını. Bir gün bu muhabbetleri , bu duygu paylaşımlarını kendisinin de arayacağını ve belki bulamayacağını.

Yokluk kötü şey be dostlar. Hele ki insan yokluğu.

-Bir duygu paylaşımı hoş bir kelam olmadıktan sonra neye yarar ki bağ–bahçe, tarla–tapan.

İşte ihtiyarın bugün bana söylediği tamda buydu. Ve ekledi..

-Ben kaybolsam belki aramazlar bile...

İşte bu yüzdendi belki de yürürken elimden sırf kaybolmamak için sıkıca tutuşu.Hayata tutunuşu belki de. Şaka değil "Ben kaybolsam belki aramazlar bile" sözü. Bu denli yakınlarına güvenini yitirtmiş bir hayat. Sol elinde taşıdığı baston dahi umurunda değildi zaman zaman. Caminin kalabalıklığında beni kaybetmemesi gerekiyordu. Baston nasıl olsa bulunurdu. Dedim ya, O´na göre onu kaybedersem aramayabilirdim. Ve o evini bulmak için çok yaşlıydı. 

Vefaya ve insanlara güvenini yitirmiş bu ihtiyarı bu hale getiren nemiydi? İnanın bu yazıya sığdıramadım.

Belki başka bir yazıda. 

Kalabalık kelimeler içinde, insanın yokluğu, vefa kavramının ihtiyarlara ve ihtiyarlığa hayırsızlığını anlatan yalnızlık cümleleriyle anlatırım belki de.

Selametle.

Veysel Taner Uçar 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder