Yokluk nedir?
Paranın
olmayışı, sağlığın olmayışı, aşın olmayışı...?
Bir insan
için bunların hepsi yokluk tanımı olarak kullanılabilir pek tabi. Ve hepsi
birbirinden zor ve hepsi acı.
Bugün bu
tanıma başka bir açıdan baktım Ankara Hacı Bayram–ı Veli Camisi´nde, bir öğle
namazı sonrası. 90´ına merdiven dayamış ihtiyar bir adam sayesinde. Komşumuz
olan Hacı amcayı kaldığı gelininin evinden izinle alıp, O’na biraz hava
değişikliği olsun diye geldiğim bu cami avlusunda ihtiyarlığın ne kadar zor
olduğunu tekrar anladım. Renkli kareli gömleğinin üstüne giyilmiş, biri yeşil
biri lacivert iki süveter ve üzerine biraz alışkanlıktan birazda şubat
soğuğundan korur ümidiyle giyilen solmuş kahve renkli ince ceketi ve kafasında
beresi ile bu ihtiyar adamla sadece öğle yemeği yemeyi nasip etmedi Allah bana,
yokluğun ihtiyarlıktaki kavramsal değişimini de idrak etmem için bir yol açtı
belki de. İhtiyarlığın yokluğu çok başka vesselam. Yaşlılıkta en çok ihtiyaç
duyulan kavramların yani İnsanın ve vefanın yokluğu bu yokluk.
Paranın
pulun var olmasına ve etrafının insan dolu olmasına karşı nasıl da yokluk
içinde olur bir insan onu öğrendim. Olur dostlar olur. Yaşlanınca olur. İhtiyar
olunca sen, kimse çekmez seni. Evladın başından atmaya çalışır, torun da
mümkünse haftada bir yarım saat görünüp kaçmanın derdine düşer. İhtiyarsındır
ve kimsenin seninle oturup geçmişi konuşmaya, ölmüş eşini yaad etmeye vakti
yoktur. Nasıl olsa haftaya unutacağın için etrafı gezdirip sana şurası şöyle
burası böyle demeye, bir park bankında o eski ören yerlerinin nasıl o hale
geldiği ile ilgili sohbetlerine katılmaya etrafındakilerin vakti de sabrı da
yoktur. Unutur genç torun, orta yaş ve dahi orta yaş üstü evlat, kendinin de yaşlanacağını.
Bir gün bu muhabbetleri , bu duygu paylaşımlarını kendisinin de arayacağını ve
belki bulamayacağını.
Yokluk kötü
şey be dostlar. Hele ki insan yokluğu.
-Bir duygu
paylaşımı hoş bir kelam olmadıktan sonra neye yarar ki bağ–bahçe, tarla–tapan.
İşte
ihtiyarın bugün bana söylediği tamda buydu. Ve ekledi..
-Ben
kaybolsam belki aramazlar bile...
İşte bu
yüzdendi belki de yürürken elimden sırf kaybolmamak için sıkıca tutuşu.Hayata
tutunuşu belki de. Şaka değil "Ben kaybolsam belki aramazlar bile"
sözü. Bu denli yakınlarına güvenini yitirtmiş bir hayat. Sol elinde taşıdığı
baston dahi umurunda değildi zaman zaman. Caminin kalabalıklığında beni
kaybetmemesi gerekiyordu. Baston nasıl olsa bulunurdu. Dedim ya, O´na göre onu
kaybedersem aramayabilirdim. Ve o evini bulmak için çok yaşlıydı.
Vefaya ve insanlara güvenini yitirmiş bu ihtiyarı bu hale getiren nemiydi? İnanın bu yazıya sığdıramadım.
Belki başka
bir yazıda.
Kalabalık kelimeler
içinde, insanın yokluğu, vefa kavramının ihtiyarlara ve ihtiyarlığa hayırsızlığını
anlatan yalnızlık cümleleriyle anlatırım belki de.
Selametle.
Veysel Taner
Uçar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder