Ahlak hakkında neler yazılmış diye elimize birkaç yazı alıp
okumaya kalksak birçok ahlak çeşidinden bahseden yazılara rastlarız. İş ahlakı,
aşk ahlakı, aile ahlakı v.s . Peki ya kardeşlik ahlakı? Birçok kişi bundan
bahsetmez. Sürekli dilimizde olan, birbirimize kardeşim diye hitaplarda
bulunduğumuz bu zamanda bu kelimenin gerçekten hakkını verebiliyor muyuz acaba?
Nedir bu kardeşlik. Nasıl bir ahlaka sahiptir?
İnsanlar soy sop bağı ile kardeş oldukları gibi bu bağ
olmadan da kardeş olabilirler pek tabi. Çünkü kardeşliğin kolları dünyanın bir
ucundan diğer ucuna kadar uzanacak kadar uzun, omuzları koca bir toplumun
başını yaslayacağı kadar geniştir. Birey birey kardeş olunabildiği gibi, millet
millet de kardeş olunabilir yani. Merhamet demektir kardeşlik. Birbirinin
derdiyle dertlenmektir.İşte bu yüzden dünyanın bir ucunda başına bomba yağan
yahut evi yanan bir mazlum için dünyanın diğer ucundaki kişiler göz yaşı döker.
Peki söyleyin şimdi; kardeş olmak, sevinçte ve kederde
beraber olmayı, onu derdiyle dertlenmeyi göze almak demek ise biz bugün bunun
neresindeyiz. Bence baya uzağındayız. Sadece dilimizde bir kelime olup çıkmış
çoğu zaman. Toplum olarak birbirimizi sevmeden, saymadan, güvenmeden,
birbirimize merhamet etmeden, yardımlaşma ve dayanışmadan uzak bir kardeşlik
kavramı oluşturmuşuz.
Oysa ki; Kur'ân'ın bize anlattığı kardeşlik, bütün bu
değerleri içeren bir muhtevaya sahiptir. Kardeşinin derdiyle
dertlenen, o uykusuzsa uykusuz kalan, sevincine ortak, hayatına yoldaş bir
mümin anlayışı sunar bize Kuran. Bu dert hep öyle bildiğimiz tarzdan, toplumun
baktığı maddesel bakış açısından olmayabilir mesela. Manevi günahlara bizleri
sürükleyen hastalıklarda mümin için bir derttir mesela. Müminler
birbirlerini bu dertler ile de baş başa bırakmamalıdır. Kardeşlik bunu gerektirir.
Ama gelin görün ki kardeşim dediklerimizin manevi dertlerine
gelene kadar maddi dertlerine bile o kadar uzağız ki. Bacası tüter mi, aşı
kaynar mı bi haberiz. Ve dahi umrumuzda bile değil. Komşusu açken tok yatan
bizden değildir buyruğuna rağmen.
Bugün bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın dediğimiz için
bizden davacı olmayacak mı sanırız yılanın soktuğu. Aman bana
ihtiyaç mı var sanki diyerek nice kardeşlerimizi belkide farkında olmadan ziyan
etmiyor muyuz. Ne oluyor bize de Kur-an ın bahsettiği kardeşlik muhtevasının
füyuzatı yüzümüze yansıyamıyor. Kaşlarımız çatık ve birbirimize düşmanca
bakıyoruz. Göz pınarlarımızdan bir damlayı dahi esirgiyoruz kardeşimiz için. En
son ne zaman kardeşimizin derdiyle dertlendik ve uykumuz kaçtı mesela.
Ariflerden Serî-i Sakatî [kuddise sırruhû]bir tövbesini
şöyle anlatıyor.
” Bir olay üzerine bir kere “elhamdülillâh” dedim, tam otuz
yıl bu sözden dolayı istiğfar ediyor, Allah’tan affımı istiyorum. Bu şöyle
oldu:Bir gece, içinde benim dükkânımın da bulunduğu çarşıda yangın çıktı. Bana,
“Dükkânın yandı” diye bir haber ulaştı. Hemen gece yarısı dışarı çıkıp olayı
öğrenmek istedim. Yolda bir grup insanla karşılaştım. Olay yerinden gelenler
bana,“Ey Ebü’l-Hasan, birçok insanın dükkânı yandı ama seninki yanmadı”
dediler. Bunun üzerine ben de,“Elhamdülillah, dükkânım kurtuldu”
dedim. Sonra biraz düşündüm, hata ettiğimi anladım. “Ben, diğer mümin
kardeşlerimin mallarının yandığı bir yangında kendi malımın kurtulmasına
sevinip nasıl olur da ‘elhamdülillah’ derim” diye çok üzüldüm. Bunun bir
kefâreti olsun diye dükkânda ne varsa hepsini fakirlere dağıttım ve sonra
pazarı terkettim.”
Gelin Serî-i Sakatî [kuddise sırruhû]gibi bir tövbe edelim.
Uzaklaşmış olduğumuz kardeşlik ahlakına yüzümüzü dönelim. Sosyal medya
hesaplarımızdan Kudüs’te ki kardeşlerimize üzülüyor, birkaç paylaşım sonrasında
başka bir kardeşimizin tatil fotoğrafına bakıp üzüntümüzü atıyoruz. Ne garip
değil mi? Gelin bu dengesiz duygu psikolojisinden sıyrılalım. İmanın ve islamın
vazgeçilmezi olan kardeşlik ahlakımıza sımsıkı sarılalım. Allah(cc) Kuran-ı
Azimüşşan’ ın da “Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler…(hucurat-10)”
buyuruyor. Kardeşliğin hakkını vererek bu buyruğa amenna dediğimizi gösterelim.
Selametle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder