reklam

reklam

28/06/2025

Kendimiz İçin Yazmak

Bir yazı yazmaya başladığınızda o yazı hakkında bazı tanımlamalar yapılır. Ne yazısı olduğu, edebi olarak nasıl yazıldığı gibi. Ölçüleri kelime zenginliği v.s Yani edebi değeri.

 Birçok yazıda bir hikâyenin okuyucuya nasıl aktarılacağı ve okuyucunun bunu nasıl daha iyi anlayacağına dair bazı kaygılar vardır. Bu kaygıların sonucu yazarlar bazı kalıplara girerler ve çok azı beceri göstererek kendisine has bir tarz oluşturur. Yani birçoğunda duygu gider şekil kalır.

 İşte ben bu kaygıların hepsine karşıyım. Bir yazıyı yazarken acaba ne anlayacaklar diye kaygı duymak yazarı duygu aktarımında kısıtladığı düşüncesindeyim. Ancak dediğim gibi beceri gösterip kelimelere raks ettirenler istisna.

 Bence ; kelimelerin duygusu okuyanın aklı kadardır. Duygu akıl süzgecinden nasıl geçer demeyin. Siz ne duygu katarsanız katın okuyan onu almak istediği şekilde alacaktır. Belki de işin güzelliği budur. Kaygı gütmeden yazmak ve ne anlatmış acaba diye düşünmeden okumak. Bir ressamın eseri gibi. Bir ressamın resmindeki İLLÜSTRASYON, o resme bakanın hayata bakışıyla da alakalı değil midir? Yani bir resmin karşısına geçip sanatçı acaba burada ne anlatmak istemiş diye sorduğunuzda herkesten farklı bir duyguyu anlatan sözler duyarsınız. Karanlık bir ormanda daldaki bir kuş resmi kimine göre o resmin sevimliliği iken kimine göre ormanın karanlıkları resmin karamsarlığıdır.

 Bence yazıda böyledir. Aynı şeyi okuyup farklı duyguyu anlayabilir insanlar. Hal böyleyken yazar niye karşı taraf bunu nasıl anlamalı yahut okuyucuya şu duyguyu nasıl vermeliyim kaygısı gütsün ki.

 Tabii ki edebiyatı, edebi renkleri reddetmiyorum ancak; yazar her duyguyu da edebiyata dökme kaygısında olmamalı. Çünkü edebi zenginliği olup ta anlaşılamayan, duyguya geçmeyen, yani yazarın duygusunu aktarmadığı yazılar boş sözler dizini oluyor.

 O yüzden; edebi zenginliği olmasa da ve anlaşılamasa da bence siz duygularınızı yazın.

 Başkaları için değil, kendiniz için yazın.

 Selametle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder