reklam

reklam

16/05/2025

HZ. İDRİS A.S. (9. BÖLÜM)


 

HZ. İDRİS A.S.

        Hz Adem a.s.'ın soyundan olan Hz İdris a.s.'ı biraz tanımış olalım. soy silsilesini başta İbni hişam’ın Sire’sinde ve  İb-ni Sadın Tabakat’ ında olmak üzere böyle okuruz. Tabii aleyhisselatu vesselam Efendimiz kendi soyunun Adnan'a kadar olan bölümünün doğru olduğunu Adnan'dan sonrasının ise ihtiyatla karşılanması gerektiğini söylüyor. O da aslında Adnan'dan sonrası olduğu için biraz ihtiyatla karşılanması gerekir. Ama sadece biz tarihi bir bilgi olarak bakıyoruz. Bu bilgilere göre de soy silsilesi  Adem, şit, Enuş, Kaynan, mehlail, yerd ve  ondan sonra da İdris a.s. Bu Adı geçen kişileri daha önce anlatmıştık.

        Bizim kaynaklarımızda Hz. İdris a.s.'ın üç ismi daha geçmektedir. Elimizdeki bazı bilgilere göre  İdris aslında isim değil lakaptır. Hz. İdris a.s. çok okuyup yazdığından dolayı bu lakabı almış. Tabi bazıları buna itiraz eder. İdris'in Süryanice olduğu, başka dillerde farklı anlamlar taşıdığı ve bunun gibi iddialar elbette ki var. Ama biz Hz. İdris a.s.'ın gerçek adı o olmasa bile, hikmetle ve irfanla çok fazla uğraşmasından dolayı bu adı aldığını biliyoruz.

        Birçok medeniyet Hz. İdris a.s.’ı kendine maletmiştir. Mesela Yunan medeniyeti "o Hermestir" der. Mısır medeniyetinde hikmet tanrısı "osiris" olarak geçer. Osiris’in zamanla bozulup İdris olduğunu iddia edenler var. Arap medeniyetinde ise bazı sahabilere dayandırılarak Hz. İdris a.s.’ın aslında Hz. İlyas a.s.olduğu ileri sürülür. Ancak bunu destekleyecek bir kaynak elimizde yok. Fakat Meryem suresinin 58. ayetine gelince o ayette 4 tane soydan bahsediliyor :

1. Adem'in soyu ki İdris o soydan 

2. Nuh'un soyu 

3. İbrahim'in soyu ki Efendimiz aleyhissalatu vesselam o soydan 

4. Yakup'un soyu ki İshak, Beni İsrail ve İlyas da oradan 

        Dolayısıyla Eğer İlyas'la İdris bir olsaydı burada Adem soyu diye bir daha belirgin bir ifade kullanılmasına gerek kalmazdı. Bu da gösteriyor ki İkisi ayrı ayrı peygamberler. Zaten biz Hz. İlyas a.s.’ı işlediğimizde de o detaylara biraz daha girmiş olacağız.

Hz. İdris a.s. ile alakalı ilim ve hikmet noktasında çok şey okuyoruz. Mesela kalemle yazdığına dair rivayetler var. Yıldız ilmini ve  astronomiyi çok iyi biliyor. Ziraat' e dair çok farklı şeyler insanlığa kazandırmış birisi. Hesabı ve matematiği biliyor. Ve hepimizin bildiği gibi ilk iğne ile dikiş dikmesi ile terzilerin Piri olarak bilinir. (İbn Kesir, Tefsir, 5/236)

        Hz. İdris a.s. bu kadar özel vurgularla anlatıldığı için menkıbeleri de çok fazla. Ancak hayatı ve yaşadığı dönem ile ilgili ne Kur-an da nede hadislerde hiçbir şey anlatılmamış. Sonuç olarak elimizde Hz. İdris a.s. ile alakalı 4 tane ayet, iki tane de hadis var. Bu hadislerden bir tanesi şudur :

---“Hz. Peygamber (asm) Efendimiz Miraç Gece'sinde, Cebrail aleyhisselamla birlikte dördüncü kat göğe yükseldiği zaman, orada, Hz. İdris a.s.’a karşılaştı. Peygamberimiz "Kim bu?" diye sordu.(38) Cebrail a.s.: "Bu, İdris (aleyhisselâm)dır! Selam ver ona!" dedi. Peygamberimiz, selam verdi. O da Peygamberimizin selamına mukabele ettikten sonra: "Hoş geldin, safa geldin salih kardeş, salih Peygamber!" dedi ve hayır dua etti." (Buhârî, Salat, 1; Enbiya, 4, 5; Müslim, Îman, 259, 263, 264)

        Kur'an'da  Hz. İdris a.s.ile ilgili ayetlere bakacak olursak karşımıza Meryem Suresi 56. ve 57. Ayetler ile Enbiya suresi 85. ve 86. Ayetler çıkacak. Kur-an’da ki tertip sırasına baktığımız da da ilk olarak Meryem suresini görürüz.

        Rabbimiz Meryem Suresi, 56. 57. Ayetler de şöyle buyuruyor:

---“Kitapta İdris'i de an; çünkü o, çok sadık (özü, sözü pek doğru) bir peygamberdi.” (Meryem Sursi 56. Ayet)

---“ Biz onu yüce bir yere yükselttik.” (Meryem Sursi 57. Ayet)

        İbn-i Acibe el-Haseni’nin Bahrü’l Medid tefsirine göre Ki biz derslerimizin tamamında onun tefsirinden faydalanacağız; Hz. İdris a.s.peygamber olan bir sıddıktır. Her peygamber sıddıktır. Fakat her sıddık peygamber değildir. Bunun için ayette sıddıktan sonra nebi sıfatı getirilerek Hz. İdris a.s.’ın peygamber olan bir sıddık olduğu belirtilmiştir.

Devamındaki ayette ise makam olarak biz anlatılmak istenen Peygamberlik şerefi ve Allah Teala katında ki yakınlıktır. Hz. İdris a.s.’ın 4. Kat semada olduğunu peygamberimizin miraç hadisesinden biliyoruz zaten.

        Gelelim Enbiya suresine. Ne diyor Rabbimiz Enbiya suresi 85. Ve 86. Ayetlerde : 

---“İsmail, İdris ve Zü'l-Kifl, hepsi sabredenlerdendi.” (Enbiya Suresi 85. Ayet)

---“Onları da rahmetimizin içine aldık. Onlar gerçekten salih olanlardandı.”  (Enbiya Suresi 86. Ayet)

        Burada geçen iki ayet de de şu üç şeyi öğreniyoruz :

O sabra koşulan bir peygamber 

O rahmete Mazhar olan bir peygamber 

O Salih olarak nitelenen bir peygamber 

        Hz. İdris a.s. hayatını sadakat ve sabırla yaşadı. Bununla rahmet-i ilahiye Mazhar oldu. Salih bir Nebi olarak dünyevi ve uhrevi bir makama erişti. 

        Hz. İdris a.s.’a Hz. Adem a.s. ve Hz. Şis a.s.’dan sonra Yüce Allah tarafından peygamberlik verilmiş ve kendisine otuz sahife indirilmiştir. Hz. İdris a.s. ömrünü kavmini, putlara tapmaktan men ve yüce Allaha ibadete davet ile geçirdi. Fakat, kavmi onu yalanladılar. Oysa o sürekli kavmim yanına çağırıp onlara öğütler veriyor, Yüce Allâha itaat, Şeytana ise, isyan etmelerini ve Kabil oğulları ile düşüp kalkmamalarını emrediyordu. Ancak kavmi onu dinlemedi. Kabil oğullarının yanına, birbiri ardınca, kafile kafile inmeğe başladılar. Bunun üzerine Hz. İdris a.s.kendisine itaat eden 1000 kadar insanla kabil oğulları ile savaşa girer ve onlardan esir alır. Böylelikle ilk defa Hz. İdris a.s.Allah yolunda bir savaş gerçekleştirmiş oldu. 

        Hz. İdris a.s. ne kadar çaba gösterdiyse de ne yazık ki kendi halkının büyük bir kısmı kabiloğullarının saflarına geçti ve kafir oldu. Çünkü şeytan onları zevk ve sefa ile kandırmıştı. Hz. İdris a.s. vefat etmeden önce kendi yerine oğlu Mettu Şelah'ı, kendisine halef ve ev halkına vasi olarak tayin etti. Nihayi olarak Yüce Allah, Hz. İdris a.s.’ı, pek yüce bir yere kaldırıp yükseltti.

        Hz. İdris a.s ile ilgili bilinmesi gereken en önemli konu cennette ebediyen kalma hadisesidir. Hz. Ümmü selemenin bildirdiğine göre Hz. İdris a.s cenneti ve cehennemi görmeyi çok istiyordu. Öyle ki onları görebilmek için ibadet ve taatlerini arttırdı. O, o kadar ibadet etti ki melekler bu duruma hayret edip Allahtan izin alıp onun yanına geldiler. Azrail insan kılığında geldi. Hz idris a.s. onu görünce 

---“Sen kimsin” dedi. O da 

---“Ben ölüm meleğiyim” dedi

        Hz İdris a.s. : 

---“O halde benim ruhumu almanı istiyorum.” 

        Dedi. Ölüm meleği:

---“Hayır ben onun için gelmedim. Allah izin vermeden kimsenin canını alamam.” 

        Dedi. Bunun üzerine Allah taala:

---“Onun canını al. Ben onun kalbindekileri bilirim.”

        Öiüm meleği Hz. İdris a.s.’ın ruhunu kabzetti. Hz. İdris a.s. tekrar diriltildi. (Bu diriliş bizim bildiğimiz  dünyevi bir diriliş değildir. İnsanlar öldükten sonra hesap günü nasıl diriltileceklerse öyle bir diriliştir.) Hz İdris a.s. tekrar dirilince hemen cehennemi görmeyi istedi. Allah taala emir buyurdu ve götürüp cehennemi gösterdiler. Sonra Hz idris a.s. cenneti görmeyi istedi. Allah’ın müsaadesi ile Hz. İdris a.s.’a cennet de gösterildi. Cenneti gören Hz. İdris a.s.gene Allah’ın müsaadesi ile cennete girdi. Cennet çok güzeldi. Hele ki cehennemi gördükten sonra cenneti görünce çok etkilendi. Bir süre sonra Hz. İdris a.s.’a artık cennetten çıkması gerektiği söylendi. Am o buna itiraz etti. Sakın yanlış anlamayın. Bu itiraz Allah’ın emrine karşı gelmek maksatlı bir itiraz değil. Ona cennetten çıkması gerektiği söylenince bakın ne diyor :

---“Hak teala herkes istisna olmadan ölümü tadacaktır dedi. Bende tattım. Sonra hak  teala her biriniz istisna olmadan cehenneme uğrayın dedi. Bende cehenneme uğradım. Yine allah cennete girin dedi. Bende girdim. Ve sonra Allah onlar oradan (yani cennetten) çıkarılarak değillerdir buyurdu. E bende cennete girdim ve artık buradan çıkmam.”

        Diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah teala meleğe:

---“İdris benim emrimle cennetime girdi, yine benim emrimle çıkar. Ona bir şey söylemeyin. Cennetimde ebediyyen kalsın.”

        Tabi bu hadisenin dışında birde hepimizin bildiği ve peygamber efendimizin miraç gecesinde Cebrail a.s  ile birlikte 4. Kat göğe yükseldiği sırada orada Hz. İdris a.s ile karşılaşma hadisesi var. Peygamber efendimiz .4.  kat semaya geldiğinde yanında buluna Cebrail A.s.’a 

---“Kim bu?” diye soruyor.

        Bunun üzerine Cebrail a.s.

---“Bu İdris a.s’ dır. Selam ver ona.” dedi. Peygamber efendimiz selam verdikten sonra o da bu selama karşılık verdi."

        Hz. İdris a.s öldüğünde 365 yaşında olduğu rivayet edilmiştir. O öldükten sonraoğlu Mettuh Şelah yüce Allaha ibadet ve taata devam etti Mettu şelah öleceği zaman yerine oğlu lemeki bıraktı ve 917 yaşında öldüğü rivayet edilir. Lemek ölüm döşeğindeyken oğlu Nuh ve torunları Sam, Ham ve Yafesi  ve onların kadınlarını yanına çağırdı. Doğduğu yani Lemek ve  kabilesinin yaşadığı yerde Şisoğullarından sadece 8 kişi  kalmıştı diğerleri Kabiloğullarına katılmıştı. Lemek ölüm döşeğindedir. Yanına gelenlere şöyle bir bakar ve ağlayarak onlara bereket duasını yapar. Ve tekrar onlara dönerek 

---“Ne acıdır ki cinsinden sadece 8 kişi kalmış. Adem ile Havva’yı yaratan ve o ikisinden çocuklarını çoğaltan Allahtan dilerim ki sizi şu kötü kavmin hastalığından korusun. Çocuklarınızı yeryüzünü dolduracak kadar çoğaltsın size atamız Ademin bereketini versin. Oğullarınıza hükümdarlık nefis versin. Ey Nuh şuracıkta bizden başka kimse kalmamış. Sakın bu korkutamasın seni ve sakın o günahkar kavmin ardına düşme. Öldüğüm zaman beni kenn mağrasının  içine koy.”

        Dedi ve onu tufanla ilgili bazı nesihat  ve vasiyetlerde bulunduktan sonra vefat etti. Lemek öldüğü zaman 777 yaşında olduğu rivayet edilir.

        Şu ana kadar bakıyoruz ki insanoğlunun yaratılışından itibaren birkaç bin yıllık bir zaman geçti. Ve insanoğlu yoldan çıktı. Hak yolunda ilerlemeye devam eden  sadece 8 kişi kaldı. Şeytan insanoğlunun tamamını neredeyse  ele geçirdi diyebilir miyiz?… Tabiki deriz.

        Peki Allah teala bunu azgınların ve sapkınların yanına bırakır mı? Asla bırakmaz. Ne yapar peki? son kez onlara bir uyarıcı, bir peygamber tayin eder. İşte bundan sonrasını Hz. Nuh A.S.’ın hayatını anlatırken öğreneceğiz.

        Hz. İdris a.s.’dan bahsederken farklı bir konuya da değinmek lazım ki bu konuyu özellikle İslam alimleri ve İslami kaynaklar tarafından çok fazla dillendirilmemiştir. Nedir o konu? Hz. İdris a.s.’a indirilen kitap. Günümüzde ENOK KİTABI olarak biliniyor. “Enok”,Hz. İdris a.s.’ın diğer bir adıdır. Yunan mitolojisinde Hermes, antik Mısır'da Toth, İbranicede enoh yada Enok, Maya uygarlığında Kessal Kuatıl ve İslam dininde ise İdris peygamberdir. Doğal olarakta ona indirilen kitap “Enok Kitabı” olarak adlandırılıyor.

        İnsanlığın sahip olduğu tüm bilgilerin aslında bir peygamberden miras kaldığını söylemek hiç te yanlış bir ifade olmaz aslında. Yazının icadından matematiğin temel ilkelerine, tıbbın sırlarından  astronominin gizemlerine kadar tüm kadim bilgilerin kaynağı aslında bu kitapta toplanmıştır. 

        Enok’un Kitabı’nın ne zaman yazıldığı da bilinmemektedir. Ancak yapılan araştırmalar bu kitabın bir defada yazılmadığını uzun yıllar içinde değişime uğradığını ve birkaç yazar tarafından eklemeler yapıldığını göstermektedir. Örneğin Gözcüler’den söz eden bölüm en eski bölümlerden olup MÖ 300 yıllarına giderken diğer bölümleri MÖ 1. yy’a kadar tarihlenebilmektedir. Yunanca nüshaları bilinmekle birlikte, orijinalinin Aramice olduğu düşünülmektedir. Enok’un Kitabı, Kutsal Kitap’ın birçok yerinde alıntılarla yaşamış ve bazı apokrif kitaplara da esin kaynağı olmuştur. (Graves, Patai; 2009) (Erhan Altunay – Enok Kitabı önsözü)

        Bilindiği üzere Ruhban sınıfı dini külliyatı muazzam bir hassasiyetle korumaktadır. Böyle bir koruma politikası uygulayan ruhban sınıfı, Enok’un kitabının kaybolmasına müsaade ediyorsa bunun tek sebebi bu kitabın okunmasının istenmemesidir. Bununda üç sebebi olabilir :

1. Tevratın teolojisine aykırı çok fazla anlatımın olması,

2. Doğa olaylarını farklı anlatmış olması,

3. Büyü ile ilgili pasajların olması.

        Mesela Enokun Kitabın da “Düşmüş Melekler” ve “kötülüğün kaynakları” gibi çok marjinal konulardan bahsedilir. İslam’da düşmüş melek diye bir şey yoktur. İslamiyet öncesi bazı kaynaklarda İblis, Harut ve Marut’un da içinde bulunduğu düşmüş melekler diye bir efsaneden bahsedilir. Harut ve Marut ise; Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresi 102. ayette ismi geçen iki meleğin ismidir. Hikmet gereği insan suretinde görünerek Babil şehrine indirilmişlerdir. Vaktiyle Babil şehrinde sihirbazlar çoğalmış olduğundan bu melekler gelerek insanlara sihrin fenalığını, kötü neticesini bildirmişler, buna rağmen yine sihir öğrenmek isteyenlere bir hikmet gereği olarak sihir adına bazı şeyler öğretmişler ise de sihrin zararlarını telkinden yine geri durmamışlardır. (Ömer Nasuhi Bilmen)  İslam’da ise düşmüş melek diye bir tabir kullanmak doğru olmaz. Zira melekler günah işlemekten münezzehtirler. Allah’ın emriyle yorulmadan, dinlenmeden sürekli O’na ibadet ederler. Günahtan ve isyandan münezzeh oldukları için sürekli ibadette bulunurlar. Allah’a çokça ibadetlerinin yanında tevazu sahibidirler. Emre isyan etmeyip, günah işlemedikleri için ceza alma gibi durumları da olmayacaktır.

        Enok’un Kitabı zamanla nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde ortadan kaybolmuştur. Yazmalar 1947 yılında bir çoban tarafından, Ölü Deniz kıyısında Kumran’da bir mağarada rastlantısal olarak bulunmuştur. Daha sonra, bu yazmalar Kudüs Üniversitesi’nin eline geçmiş ve bu mağaralarda araştırmalar başlamıştır. 1958 yılına kadar süren çalışmalarda birçok yazmanın yanı sıra arkeolojik başka bulgulara da rastlanmıştır. 10 yıl süresince 11 mağarada yapılan kazılar 800 kadar yazmanın ve birçok parçanın gün ışığına çıkmasını sağlamıştır. Bunlar arasında Tevrat’ta geçen metinlerin bulunduğu kadar bulunmayanlar da mevcuttur. Bu metinlerin aşağı yukarı dörtte biri kadarı Tevrat’ta geçen metinlerdir. Bunların dışında kutsal metinlerin imitasyonları da söz konusudur. Ancak yazmaların pek çok yeri okunamadığı için bunları yeniden derlemek çok zor olmuş, bazı bölümler ise derlenemez şekilde bozulmuştur. Metinler daha çok deri üzerine yazılmış olmakla birlikte papirüs ve bakır üzerine yazılmış metinler de vardır. Bu metinlerin dilleri İbranice, Arami dili ve yerel dillerdir. Bu belgeler aynı zamanda bunları yazan topluluğun inançları ve yaşayışları hakkında da bilgi vermektedir. Bu metinleri bir Yahudi topluluğunun yazdığına kuşku yoktur. Bu topluluk genellikle Esseniler olarak düşünülmektedir. Metinlerin yazılış tarihleri de metinlerin bir topluluk tarafından yazıldığını ve saklandığını göstermektedir. Metinlerin en eskisi MÖ 250 en yenisi ise 68 tarihine tarihlenmektedir. 68 tarihi aynı zamanda Kudüs’e giden Roma ordularının Kumran kentini yıktıkları tarihtir. Bu yazmaların arasında Enok Kitabı’na ait parçalarında olduğu ve bu toplulukları etkilediği bilinmektedir. Kitabın yazarı Enok olarak gözükse de, araştırmacılar bunun Tanah’da adı geçen Enok olmadığından emindirler. Daha önce de belirttiğimiz gibi kitaba eklemeler yapılmış ve kitap birçok yazarın elinden çıkmıştır. (Erhan Altunay – Enok, önsöz)

        Enok bu kadar efsanelere karışmışken Enok’un Kitabında neler anlatıldığını , bu kitabı okuyarak anlamak zordur. Enok’un Kitabı’nın ne anlattığını o dönemin mistik öğretileriyle de kıyaslamak gerekmektedir. Enok’un Kitabı’nın son halini alması MÖ 1. yy’a kadar ulaştığından, Ölü Deniz Yazmaları’nın mistik ortamını ve İsa’nın doğuşuna yakın dönemlerdeki mistik öğretileri anlamak Enok’un Kitabı’nı anlamayı biraz daha kolaylaştıracaktır. Enok’un Kitabı’nda Tanah’ın Yaratılış bölümleriyle büyük benzerlikler gösteren ve hatta Yaratılış’ı tamamlayan bölümlerinin yanı sıra mistik öğretilere de giren bölümleri vardır. Mistik öğretilerde daha çok kötülüklerin kaynağı üzerinde duran Enok’un Kitabı öğretisini aydınlık-karanlık, iyi-kötü üzerine kuran Ölü Deniz Yazmaları’nı bulunduran toplulukla da ilgili gözükmektedir. Zaten bu yazmalar arasında Enok’un Kitabı’na ait parçaların da bulunması rastlantı değildir. Ölü Deniz Yazmaları’nda topluluğun öğretilerinde en ilgi çekici husus, Zerdüştlük’te olduğu gibi, iyi ve kötü güçlerin karşıtlığının önemli bir yer tutmasıdır. (Erhan Altunay – Enok, önsöz)

        Ölü Deniz Yazmaları’na göre, Tanrı insana iki tür ruh vermişti. Biri doğruluğun yolundan giderken ötekisi sapkınlık yolunu izliyordu. Bu yolların açıklaması da ilginçtir. Kurallar yazması şöyle anlatır: 

---“Bir ışık kaynağından Doğruluk kökünü almaktadır, Sapkınlık ise karanlıkların kaynağından, Işık Prensi’nin elinde Doğruluk oğullarının hükümdarlığı vardı, Işık yolundan yürüyorlardı. Karanlıklar Prensi ise Sapkınlık oğullarının hükümdarlığını elinde bulunduruyordu, Ve onlar Karanlıkların yolundan yürüyorlardı.” (Kurallar 3, 19-20)

        Burada dikkat edilmesi gereken, Işık ve Karanlıklar Prensinin iyi ve kötü tanrılar olarak düşünülmemesi gerektiğidir. Çünkü her ikisi de Tanrı tarafından insanlar için yaratılmışlardır.

        Başka bir dikkat edilecek nokta da, hüküm gününde ödüllendirilme ve cezalandırılma kavramlarıdır.

---“Hüküm günü geldiğinde “ölüler topraktan kalkacaklar” (Savaş Kuralları Yazması 12,5)

        Baktığınız zaman bu ifadelerin bir banzeri Hıristiyanlık ve islam anlayışında da var.

        Enok’un Kitabı, düşmüş meleklerle başlar, Yahudi tarihini sembolik anlatımlarına kadar çeşitli konulara girer ve öğüt ve cezalandırmaları kapsar. Enok’un Kitabı’nda geçen çok önemli bir konu, kütülüğün doğuşudur ve bu “Düşmüş Melekler” ile ilişkilendirilmektedir. Düşmüş Melekler ile ilgili tartışmalar oldukça yoğundur. Düşmüş meleklerin Tanrı’ya karşı geldiklerinden ya da günaha karşı olan dayanıksızlıklarından Tanrı’nın huzurundan uzaklaştırıldıkları söylenir. Öğle ki düşmüş meleklerin isimlerini dahi vermektedir. Ayrıca yeryüzünde var olan kötülüklerin kökeninde de düşmüş melekleri görmektedir. (Erhan Altunay – Enok, önsöz)

        Enok’un Kitabı’nın bir başka özelliği ise, Tanah’ın Yaratılış bölümünde sadece tek bir yerde geçen “Nefilim” ya da “Nefil’ler konusuna ışık tutmasıdır. Yaratılış 6;4’te “İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi” şeklinde geçen Nefilim bir çok araştırmacının dikkatini çekmiştir.

        Enok’un Kitabı birçok bölümüyle Kutsal Kitap ile büyük paralellik gösterir. Hatta Yeni Ahit’in birçok bölümünde alıntılara rastlarız. Enok’un Kitabı birçok bağlamda çok önemli bir incelemeyi hak etmektedir. Günümüz ezoterizmine de ışık tutacak en önemli kaynaklardan biri olan Enok’un Kitabı aynı zamanda içerdiği sembolik anlatım ile de Yahudi mistisizmine ışık tutmaktadır. (Erhan Altunay – Enok, önsöz)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder