İstişare... Tüm egolarından ayrılmış bir benliğin hakikati arayış serüveni. Ne hakikati demeyin. Varoluş hakikati... Eşyanın... Aklın... Aşkın... Bir elektrik devresinin hakikati belki... Bilememek girdabının içinden, bilenlerin uzattığı ipleri tutma çabası... "Nedir?" ve "Nasıldır?" öğreniminin tecrübelilerden dinlenilen cevaplar yumağıdır istişare.
İstişare, nasıl yapılır, kimlerle yapılır, neden yapılır
sorularına birçok cevap bulabiliriz. Ancak bu cevaplar manzumelerinin hepsi
bizim olmayan soyut ve somutluklar içerir. Ancak bir soru vardır ki direkt bizi
ilgilendirir, bizi muhatap kılar: Kimler istişare eder?
Bu soru aslında kişilerin ihtiyaç ve çıkmazlarına, yani
sorunlarına bizi cevap olarak yönlendirse de, asıl cevabın ilim bahçesindeki
kokulu gülü şudur: “Nefsine boyun eğmeyen istişare eder”. Ya da tersten
okuyalım; “Nefsine boyun eğen istişare etmez”.
Kimi insanlar vardır ki tüm hakikati kavradığını düşünür ve
istişare etmezler. En sıkıntılı durum budur. Bu kişiler tüm doğruya hâkim
olduğunu sandığı için, kendince yorumlamalar yani teviller yapar. Onlar için
diğerlerinin bir hükmü yoktur. Hükmü olmayanın fikrinin kıymeti de yoktur. O
yüzden istişare onlar için gereksizdir. Kendi akıl kırıntılarıyla yapmış
oldukları tevillerle, olaylar karşısındaki sözde bazı tutum ve davranışlara
giderek çözüm bulmaya çalışırlar. Onlar için kendileri tam, başkaları yarımdır.
Halbuki bilmezler; yarımların beraberliğinden ortaya çıkan nice bütünler hayat
kurtarır. Bu kişiler toplumda kibir abidesi olarak değerlendirilirler. Zaten bu
tarz kişilerle yakınlaştığınız zaman şunu göreceksiniz ki genelde öğüt
verirler.
Bazıları da bu tarz egolu kişilere yakın, ancak onlardan
biraz daha farklı olarak istişare konusunda bu denli katı olmayıp, istişare
eden ama istişareye kıymet vermeyen kişilerdir. Bunlar, etrafın korkusundan,
sosyal baskı ya da statü çekincesinden dolayı bu yöntemi seçerler. Mesela bir
kibir abidesi patronun, sırf personeline demokratik görünmek için bir proje
hakkında fikir sorup gerekli istişareyi ciddiye almaması buna örnektir.
İstişareye giden kişilerin, istişare sonucuna uyma zorunluluğu yoktur. Ancak
uymama alışkanlığı başka bir sorundur. Bir çocuğun, anne ve babasına zaten
yapmaya karar verdiği bir olayı sanki istişare ediyormuş gibi onlara duyurması
da yine bu tarz kişilerin yöntemidir.
İstişare bu, kolay değil. “Ben geldim doktor” demektir. Tabi
önce hastanın hastalığını kabul etmesi gerekir. İşte ilk tanımladığım kişiler
hastalığını kabul etmeyen, ikinci tanımdaki kişilerse doktora sırf çevresindeki
baskıdan korktuğu için gidip ilaçları almayan kişilerdir. Yani hastalığına
inanmayan. Ya da doktoru yetersiz gören.
İstişareden uzak durmak bir gaflettir. Gafil olanlar,
kibirli olanlar, riyakâr olanlar, itibarına zarar geleceğini düşünenler,
hırslarına yenik düşenler istişareyi önemsemezler. Onlar, kimi zaman öfkeyle,
kimi zaman kibirle ve dahi alaycı tavırla karşı bir duruş sergilerler.
Peki ya hakikatin peşinde koşanlar öyle midir? İstişare; tüm
egolarından ayrılmış bir benliğin hakikati arayış serüveni demiştik. Onlar bu
hakikat uğruna "Akıl akıldan üstündür" diyerek faziletli, akıl ve
tecrübe sahibi, samimi, keskin görüşlü, insan psikolojisini iyi tahlil
edebilen, sağlam fikirli, doğru ve güvenilir kişilerin peşinden koşar.
Bizler de ister mektepli olsun ister alaylı, egolu
davranmayıp istişare etmeliyiz. İşin ehillerine sorup, cevap beklemeliyiz.
Nasıl ehil oldularsa bırakın anlatsınlar. Onlar anlatsın biz dinleyelim. Onlar
yazsın biz okuyalım. Hayrını dilediğimiz, içinden çıkamadığımız, tercihinde
zorlandığımız ve rüyalarına yattığımız nice olaylar varki ehlinden başkası
bilemez.
Selametle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder